Saygısızlık, Saygı, Saygınlık:
Saygı kelime itibariyle hepimiz için önemli gibi görünse de iletişimsizliğimizin yegane sebebinin saygı eksikliği olduğunu düşünmekteyim. Her ne kadar saygı eksikliği saygısızlık gibi algılansa da, saygısızlık olmadan da saygı eksikliği olabilir.
Biz küçükken büyüklere saygılı olmamızı şart koşardı büyüklerimiz. Sadece aile büyüklerine değil, akrabalara hatta çevremizdeki, yaşça büyük abi ve ablalarımıza bile saygı duyar, onlardan çekinirdik. Yaşça büyüklerin yanında bacak bacak üzerine atamaz, sigara bile içemezdik. Bir yanlışımız odluğunda, uygun bir şekilde kulaklarımız çekilerek, çoğu hatalarımız ailemize aksettirilmeden çözüme kavuşturulur, aile bireylerinden çekindiğimiz kadar bizden 3-5 yaş büyüklerimizden çekinirdik.
Nerede o günler dediğinizi duyar gibiyim. Herkes herkese saygılı, tüm komşular aile gibi mutlu mesut yaşar giderdik.
Büyüklerimizden korktuğumuzdan böyle yapardık sanılsa da, esas temel saygıydı. Saygı temelli kurulan ilişkiler, ilişki türü ne olursa olsun kolay kolay yıkılmıyor, o ilişki bitse bile saygı hep kalıyor.
30 sene önceki ev sahibimiz Fazilet ablayla başka şehirlerde olmamıza rağmen hala görüşüyor olmamız, bu saygının getirisi olsa gerek.
Sizlerin de vardır Fazilet ablaları mutlaka.
Biz 35 yaş ve üzerindeki, Şanslı! neslin dimağında bu tür tatlar mutlaka vardır.
Çocuklarımız neden bizim kadar şanslı değil?
Onlara neden bu tarz tatlar miras bırakamıyoruz? Bizim hikâyeleriyle mi büyümeliler? Onların neden bir Fazilet ablaları olmasın?
2000 li yıllarda birkaç kez Japonya’ya gitmiştim. Japon halkının, sokakta, metroda, aile içinde ve iş yaşantısında bir birine olan saygısını gördükçe benim de yüzüm güler, insan olduğumu anlar ve kendime olan saygım artardı.
Biz neden gülümseyemiyoruz? Tanımasak da, koşumuza neden bir merhabayı çok görüyoruz? Hatta neden tanışmıyoruz?
Önce televizyonun, şimdilerde de internetin bu kadar yaygın olması, a-sosyal bir toplum olma yolunda bizi hızlı hızlı ilerletiyor. Sosyalleşme denince, paylaşım sitelerinde birbirimizi dürtmek yada divitlemek aklımıza geliyor. Ve saygı yerlerde sürünüyor.
Sizce bu saygı-sızlığın sonu nereye gider? Var mıdır bir sonu?
Kadın kocasına saygı duymaz, çocuk annesine, komşu komşusuna. Gerçi komşuluk mu kaldı diyeceksiniz ama.. Bunu yaratan biziz. Hatta daha da ileri götürmek için çabalıyor yeni yeni hizipler çıkarıyoruz. Amaç farklı olduğumuzu ortaya koymak gibi olsa sadece arayı açmadan başka bir işe yaramıyor.
Bazı şeylere kızgın bile olsak, karşımızdaki bileylendiğimiz kişi, bize saygı çerçevesinde yaklaşırsa ne yapıyoruz? Sonrada çoğunlukla kendimize kızıyoruz.
Yıllar önce yine yurtdışında karşılaştığım bir olay beni çok etkilemişti, sadece bir resim aklımda kalan. Trafikte bir araba diğerine çarpıyor. Sürücüler ve yanlarındakiler araçlarından iniyor ve araçlarına bakıyorlar, bizde olsa filmin sonu belli, önce hastane sonra karakola uğranılır. Filmi söylemiyorum.. Orada ne mi oldu? Şahıslar indi, araçlarına baktılar, bana göre epey de hasar vardı, sürücüler aralarında konuştular, tokalaşıp, sarılıp ayrıldılar. Arabalar uzaklaşırken bile gözümü alamıyordum.
Biz bunu yapamıyor olabiliriz. Çocuklarımız da bundan mahrum mu kalsın?
Çocuklarımıza, önce bize, varsa kardeşlerine, arkadaşlarına, öğretmenlerine, akrabalara, komşulara hatta tüm topluma saygılı olmasını öğretelim ki Saygın olsunlar.
Saygıyla kalın….
Süleyman Akay